15 Şubat 2010 Pazartesi

I Need Sunshine...

Güneş ışığıyla çalışıyorum ben. Enerjim kayboluyor, uykum hiç gitmiyor kapalı havalarda. İstanbul da tam benlik yani... Sıcak ama kasvetli, kapalı, gri bir hava... Bir de Ankara ya derler gri, -17 derecede bile güneşi eksik olmaz caaaanımmm Ankaramın :))

Eğitimde olacağımı söylemiştim sanırım, işe gitmiyorum, evet çok güzel bence de :)) Tabi bana kimse "sen git dinlen gez toz eğlen" de demedi, 2-3 günlük sürelerle insanlar gelip işle ilgili konularda tüm gün eğitim veriyor ve sınav yapıyorlar, konu iyi aktarıcı başarılı olduğu sürece ben memnunum hayatımdan.

Eğitim boyunca evde değil eğitimin verildiği yerde konaklıyoruz, bir çeşit otel yani, akşamları boşuz ya, gitmeden sallıyoruz: "toefl a bi' daha girelim, bi' de ales çakalım..." "eğitim sosyal etkinliklere, kurslara katılmak için biçilmiş kaftan mutlaka gidelim" "bende filmler var amannn izleyelim" Peki eyyy kulum, sen ne yaptın derseniz, bol bol yatış, geyik, dedikodu... Trivial Pursuit ve Monopoly götürdüm oynarız diye ama pek sükse yapmadı benim oyunlar.

Kitap okumayı seviyorum. Küçüklüğümden beri. Bir dönem bir gecede kitap bitirme manyaklığım vardı(bırakamıyordum elimden) bir dönem de klasiklere sarmıştım... Üniversitenin başlarında tarihin aslında bize ilköğretimde-lisede anlatılan şey olmadığını keşfettim ve ekonomi tarihi, insanlık tarihi okudum bolca. Sonra gitgide daha az kitap okumaya başladım, zaman bulamıyordum eskisi gibi yalanına sığınacağım maalesef. En azından okul zamanı kitap olmasa da bol bol makale, dergi okuyup körelmemi engelleyebiliyordum, üniversite ortamı besliyordu beni. Şimdi? Elime kitap alamıyorum, başladığım kitap bir ay sürünüyor desem?? Hiç de memnun değilim bu durumdan da, işten çık eve gel saat 8 oluyor, yemek ye topla duş al derken 11i geçiyor, kitabı okumaya başlıyorum, 20. sayfada mışılll mışıllll uykuya dalıyorum :)) Ne yapacağım bilmiyorum, özledim satırlara dalıp kaybolmayı...

Filmelerden bahsedeceğim demişim geçen post, üstünden çoook zaman geçti bahsetmemişim.
Birer satır fikrimi belirteyim:
Whatever Works: Zeka fışkıran eğlenceli bir film denilebilir. Sıkmıyor, bunaltmıyor, gülümserken "allahımmm ne kadar salak-salağım-salaklar" diye düşünmüyorsunuz. Woody abi saygılar :)
Ejder Kapanı: Bir filmde Uğur Yücel varsa default olarak "iyidir bu iyidir" önyargısına sahip oluyorum. Haksız sayılmam galiba, şaheser değil ama Türk sinemasındaki klişelerin dışında başarılı bir film. Ben uzunca bir süre anlamadım valla katil kim :D Ayrıca helal olsun Berrak Tüzünataç a kız bariz iyi hiç sırıtmıyor oynadığı dizilerde filmelerde. Ben kendisini mankenlikten oyunculuğa geçti sanıyordum, haftasonu gazetede röportajı vardı meğer herkes öyle sanıyormuş ama kız hiç mankenlik yapmamış, magazin basını nasıl bir algı oluşturduysa artık!
Dönüşüm: Monica Bellucci izlememiştim uzun süredir. Film ortanın üstü, çok heyecanlı, sürükleyici olmasa da bir çok Holywood filmine tercih edilir. Fazlaca uzatılmış olduğu hissine kapılıyorsunuz en olumsuz yanı o bence.

Kitap okuyamıyorum, film izleyemiyorum dedim ama gezmekten de eksik kalmamışım bu ara... Geçen hafta cuma Nişantaşı'na gittik, amaç şöyle Türkçe pop çalan bir yerde Serdar Ortaç eşliğinde eller havaya yapmak olunca Reasürans'taki Therapy(On The Therapy ya da eskiden Sound Therapy miydi neydi o işte) gittik. Ben masamızın etrafından fazlaca ayrılmadan(dans özürlülüğümden) şarkılara eşlik ederek eğlendim, sevgilim ve kızlar da kurtlarını döktü. Bu hafta da Beşiktaş'a meyhaneye gittik, Vidinli Turgut'a. Rakı-balık muhabbet, daha n'olsun :)

Karışık bir post oldu, az şurdan biraz burdan, daha sık yazsam yazacaklarımı daha derli toplu anlatabilirim sanırsam :)

Mutlu olun, olayım, olalım olur mu?