26 Kasım 2010 Cuma

Sevgiliye Açık Davet

Burada, bir ömrü benimle geçirmeye...
Var mısın?
(Burası anılarımda çok güzel bir yere sahip olduğundan aklıma geldi, aslında sen yanımdayken yerin önemi yok...)

Günübirlik Yunanistan

İş nedeniyle taa Keşan'a gitmişken yolun karşısına geçmemek olmazdı. Olur mu olmaz mı pasaportum nerdeydi vize çıkar mı derken... Günübirlik bir Yunanistan gezisi organize edildi.

Şansımıza hava güzeldi, sabah Keşan'dan yola çıkıp, öğlen Kavala'ya vardık. Küçük bir Akdeniz liman şehri. Evet, Türkiye'deki birçok sahil kasabasına çok benziyor. Neyse, ayy Yunanistan aynı bizim buralar geyiğine girmeyeceğim.


İşte böyle güneşli, sıcacık bir havada frappelerimizi içiyoruz önce, denize karşı. Bizdeki çayın muadili frappeymiş orada. Ben kahveyi çok sevmeme rağmen soğuk kahveden hoşlanmam, o yüzden frappeyi de müthiş yapıyorlar, çok güzel diyemeyeceğim. Kreması iyiydi yalnızca

Tabi bizde olan birşey onlarda olmaz olur mu, bizim kahveden de yapıyorlar ve doğru bildiniz, adı Greek coffee. Hatta eğer hediyelik eşya aldığımız dükkandaki kadın dillerini bilmiyorum diye beni yemediyse bu da "cezve cafe".


Yunanlıların siestasını duymuşsunuzdur. Saat 2'de koşturmaca bitiyor, tatil başlıyor. Hani bizde cumartesi çalışan kesimin tüm işlerini hallettiği bir gündür ya, yok öyle bir şey. Öğleden sonra herkes uyuyor, evinde dinleniyor, akşam da sokaklara dökülüyor. Boşuna değil ortalığın cafe, bar, restaurant dolu olması. Saat 2 olmadan gezeceğimizi gezip, alacağımızı almamız gerekiyor.

Tarih dersi almış her Türk genci gibi siz de Kavalalı Mehmet Ali Paşa'yı bilirsiniz değil mi? İşte bu Kavala o Kavala, Osmanlı etkisi had safhada :) En dikkat çeken tarihi eser şehri ortadan ikiye bölen su kemeri, Kanuni döneminden yadigar.

Kemerden yukarı doğru tırmanınca kaleye ulaşıyorsunuz. Kaleden şehir ayrı bir güzel görünüyor. Küçük, huzurlu, mavi...Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın doğduğu ev ve adına yapılmış külliye restore edilmiş, ancak biz gittiğimizde kapalıydı, ya saat 2'yi geçtiğinden ya da cumartesi olduğundan. Sonuçta, gezemedim ama öyle bir yer var, gidecek olanlara duyurulur.
Kaleden aşağıya inince şehirde bir iki dükkan gezelim istiyoruz. Mis kokulu fırınlar, aktarlar, içki butikleri... Alkollü içki çeşitlerine dalıyoruz hemen, orijinal neler var diyerek. Uzo ve şarap dolu dükkan, çeşitli şaraplar var, bir kırmızı bir roze kapıyorum raftan. Şaraplar çok matah çıkmasa da değişik içki şişeleri koleksiyonum genişleyecek :) Bu motivasyonla ne olduğunu bilmediğim bir içki aldım zaten, güzel bir şey çıkarsa yazarım.

Yol boyunca yol kenarlarındaki şu heykeller dikkatimizi çekiyor. Bu heykelcikler, ölümlü trafik kazalarının olduğu yerlere yapılıyormuş hayatını kaybedenlerin anısına. İçine de gazyağı, ekmek, su gibi malzemeler konuluyormuş ki daha sonra aynı yerde zor durumda kalanlar yardım gelene kadar durumu idare edebilsinler. İlginç bir gelenek, hoş.

Kavala gezimizi, o meşhur Kavala kurabiyelerinin asıl imalat yerinden kurabiye alarak tamamlamak istiyoruz, alamadan tamamlıyoruz. Tabi ki fabrika da kapalı(ctrl+f "siesta"). Kurabiye hevesimizi free shopa saklıyoruz.

Sıradaki durağımız Dedeağaç (Alexandroupolis). Kavala'ya nazaran daha küçük bir şehir. Acıktık tabi, ilk durağımız güzel bir restoran olmalı. Zeytin ağaçlarının arasından denize doğru ilerliyoruz. Kumsalın kenarında, Fransız zerafetiyle döşenmiş bir mekanda, İtalyan lezzeti karşılıyor bizi. Adını öğrenemediğim -İngilizce ya da Türkçe yazı yoktu- bir restoranda sıcacık ev yapımı ekmeklerimizi sızma zeytinyağına batırıyoruz. Ana yemek olarak deniz mahsüllü makarna seçiyoruz. Yanında da Greek salata, iri doğranmış domates, salatalık, soğan ve beyaz peynir... Mekan süper, yemekler lezzetli, manzara inanılmaz, ee fiyatlar da ona göre. İstanbul ile karşılaştırırsam Midpoint, House Cafe'den pahalı, üst sınıf balık restoranlarıyla aynı. Gezinin bende en çok iz bırakan kısmı bu restoran :) Sevgiliyle gidilecek yerler listesine tepeden giriş yapıyor. Aşağıdaki fotoğraf mekanın girişi ve manzarası.


Artık akşam oluyor, gezinin sonuna geliyoruz. Kısacık da olsa gittim, gezdim, gördüm, geldim işte...