9 Mayıs 2011 Pazartesi

Haftasonu İstanbul'a bahar geldi

Rumelifeneri'nde güneşin sıcaklığı, rüzgarın serinliğini yendi.

Emirgan'da laleler son demlerinde sıcak havanın tadını çıkardı.


Ve bahar gitti...

***
Behzat Ç'ye monte edilmeye çalışılan diğer dizi elemanları inanılmaz eğretiydi. Bu dizilerarası transfer olayını kim çıkardıysa aferin.
***

6 Mayıs 2011 Cuma

Öyle

Ntv'de Türk Telekom'un sosyal sorumluluk projeleri ile hayatlarının akışı değişen çocukların/gençlerin hikayeleri vardı. Doktor olan çoban, Borçkalı judo şampiyonu... Bendim. Hepsinin bir parçası bendi. Anne babası ne yaptığını anlayamasa ve onaylamasa da sabahın köründe çantasını toplayıp antremana giden de bendim, büyük adam olup ailesine daha iyi bir hayat standardı sağlamayı hedefleyen de.
Okula İç Anadolu'nun küçük bir ilçesinde başladım. O zaman güzeldi, moderndi, öğrencilerini seven, onlara emek veren öğretmenler vardı. Tahmin edersiniz ki ülkenin en iyi okullarından biri değildi, hatta tahminen en kötü %30'un içindedir. Sonra Ankara'ya taşındık, büyük şehirde yaşamanın zorlukları kimi zaman soluksuz bıraktı anne babamı. Mahalledeki eve en yakın okula gidiyordum, yine güzeldi diyeceğim, çocukken yaşanan her şey güzeldi çünkü. Okulun başarısı mı? Ankara'nın en kötülerinden değil ama vasatlarından. Şu an lüks evlerin boy gösterdiği bir gecekondu mahallesiyle işçi bloklarının arasındaki bir okul işte. Bende çok iz bırakan bir dönem değil. Daha doğrusu, genelde hatırladıklarım olumsuz. Gecekondudan gelenlerle biz apartman çocuklarını ayırıp oturtan bir öğretmen. Her kompozisyon, şiir ve resim yarışmasında mutlaka ben Füsun ya da Cansu'nun birinci olması -hayır biz çok iyi değildik, başka rakip yoktu- ve her seferinde Füsun'un dedesinin kırtasiyesinden alınan boyalarla ödüllendirilmemiz, bir anormallik olduğunu anlamam ama elimden bir şey gelmemesi. Sobalı sınıf ve benim bir tanecik, içi tüylü dışı su geçirmemesi için naylonlu kumaştan yapılma çok kıymetli montumun(a.k.a. gocuk) sobaya değmesi ve bir kısmının yanması, o kış hep yanık montla gezmem. Derken küçük yaşta başlayan sınav maratonu. 5. sınıfta sabahtan öğlene dershaneye giden, öğlen Kızılay'daki dersaneden çıkıp Kumrular sokaktan koştura koştura bir yandan döner yiyerek dolmuşa koşan ben. Hiç öyle çok yorulduğumu, bunaldığımı hatırlamıyorum. Tam tersi, cüzdana sahip olmam, kendi başıma Kızılay'a gidip gelmem, dışarıda yemek yemem (o zaman lükstü) kendimi daha önemli, büyük hissetmeme neden oluyor. Zaten çalışan anneye sahip olmanın en büyük avantajı, hep sorumluluk sahibi çocuklardık; bir de ev dışında zafer kazanıyorum, tek başıma. Dedim ya çalışmak, başarmak normal olan, beklenen. Anadolu lisesini kazanıyorum. Şekillendiğim, yoğrulduğum, yontulduğum 7 koca yıl.
Anadolu Lisesindeki ilk yılımda, 12 yaşımda "ben hentbol takımına girdim" dediğimde aldığım tepkiyle Ntv'de "judo mu, o ne ki" diyen amcanın kızına verdiği tepki aynıydı. Yine o tepki, beni Ayşeyi Fatmayı o dala daha sıkı tutunmaya, yapmak istediği şey için mücadele etmeye itti. Okumak, başarılı olmak, toplumda kabul gören prestijli bir mesleğe sahip olmak da yapmamız gereken önemli işlerdendi. Bir görev olarak, bir baskı unsuru olarak algılamıyorduk ama bunu hiç. Normaldi, olması gerken buydu. Belki o yüzden içimizden hiç sanatçı, kreatif direktör, filozof çıkmadı; ancak bol bol doktor, mühendis, bankacı, akademisyen yetişti memlekete. Aslında çevremdeki insanların çoğuyla benzer bir eğitim-iş hayatım var. Fark nerde biliyor musunuz? Sporda, sporcu olmakta. Benim hayatıma değer katan, beni ben yapan en önemli şey belki de bu. Bana neden sporcu oldun deseniz, neden hentbol deseniz verilecek hiç bir cevabım yok. Ne ailemin beni sosyalleştirme gibi bir çabası vardı, ne de fiziksel görünüşümle ilgili kaygılar. Okulda popüler olma gibi bir amacım da yoktu, olmadı hiç. Neden başladığımı bilmiyorum. Bana ne kattığını da ancak şu anda, kendime dışarıdan baktığımda görüyorum.
***
Cuma gecesi beni içsel yolculuğa çıkaran NTVye teşekkürler =)
Kendimi çok standart, çok başarısız, çok sıkıcı bulduğum zamanlarda dönüp geriye bakmak; ilerisi için güç veriyor bana.