1 Temmuz 2012 Pazar

Everyday Is Like Sunday

Yaklaşık bir ay kadar önce, işten güçten bunalan küçükkarabalık, bulunduğu yerden kaçmak, beynini dinlendirmek, gezmek görmek istedi. Veee, nazının geçtiği bir kurban seçti kendisine. Kurban da şikayetçi değildi herhalde kkb ile bir pazar geçirecek olmaktan.

Kara şimşeğe binildi, Cumalıkızık'a gidildi. Saat daha erken ya, şehirli istilasına tam olarak uğramamıştı köy. Önce bir kahvaltı gerekti; bir konak seçildi. Adı köy kahvaltısı, bildiğin normal Türk kahvaltısı, zeytin peynir reçel gözleme. Ekmek taze, çay sıcak, peynir çeşitli, reçel evde yapılmış; mis.

Sonra, taşlarla döşeli daracık sokaklardaki gezinti başladı. Bahar aylarında Uludağ'da eriyen karların suları akarmış taş sokaklardan. Evler de taş, 2-3 katlı. Taburesini atmış kapının önüne örgü örüyor teyzem, sabah yaptığı ekmeklerine alıcı arıyor bir başkası. Hayat güzel... Kırmızı traktör. Emektar. Çalışmanın, üretmenin ağırlığı var üzerinde. Her şey o kadar doğal o kadar sakin ki. Ben de böyle duruyorum bazen. Modern zamanlarda uydurulan boş zamanları değerlendirme saçmalığından kurtuluyorum. "arbeit macht frei" zihniyetinin...

Reçeller, ekmekler... Ah evime gidebilsem de alsam hepsinden; hatta ekmeği alsam, reçeli yeni toplanmış ahudududan kendim yapsam. En güzel kahvaltı evde yapılan kahvaltıdır. Hazırlaması ayrı keyiftir, yemesi ayrı. Masada sevdiklerin de olmalı bazı bazı. Yalnızken ayrı keyifli, birlikteyken ayrı. Bir de üstüne kahve sigara... İnsana en çok zevk veren şeyler, en ilkel dürtüleriyle, iç güdüleriyle yaptıkları.

Gezildi dolaşıldı, dönüş zamanı artık. Yavaş yavaş kalabalık başlıyor, pazar uykusundan uyanan bünyeler, geliyor akın akın. Bazen hoşuma gidiyor kalabalık, insanları izliyorum, hemen bir senaryo yazıyorum kafamda onların hayatına dair. Birbirleri ile olan ilişkilerini anlamaya çalışıyorum. Vücut diliyle verdikleri mesajları. Ama çoğunlukla, dinginlik benim aradığım.

Devam ediyoruz. İstikamet Tirilye. Denizin kıyısında, sakin huzurlu bir yaşam. Gezilecek çok fazla bir yeri yok. Eh, acıkmışız da. Taş mektepin yanında, kadın eli değdiği belli olan bir cafe-restoran, Bakır Sahan, girmezsem görmezsem yemezsem aklım kalır. Tahmininde yanılmıyorum, kadınlar tarafından işletilen bir mekandayız. Eskinin kıymetini bilmişler, eski konsollardan sandıklara, bakır tepsilerden ibriklere ne var ne yok kullanmışlar dekorasyonda. Duvarda siyah beyaz eski fotoğraflar. Ortamın güzelliğine, hoş havasına, sunum servis yemeklerin mükemmelliği de ekleniyor. Ev yapımı limonata, eskiden babanne evlerinde bulunan, üzerine bardak kapatılmış karaflarda geliyor. Dondurmalı irmik helvası, anneminkinin dondurmasızı. Mantı güzel, o yöreye özgü tavuklu mantı ayrı güzel. Tirilye'de balıkçıya gidilir herhalde denilir de, olmadı öğlen bakır sahan, akşam balıkçı yaparsınız.


Öğle sıcağını atlattıktan sonra deniz kenarına gidiyor kkb. Gün batımına kadar orada kalıyor, güneş ufukta alçaldıkça, keşmekeşe dönmenin sıkıntısı kaplıyor içini. Şanslı çok, bir kez daha "hayat güzeldir" dediği bir haftasonu geçirdi. Nice güzel haftasonlarına...