27 Ağustos 2012 Pazartesi

Uçan Kara Balık

Bucket Listimde bir satırın daha üstünü çizdim bu haftasonu :) Yok yok, öyle bir listem yok zaten.
Sadece yapmak istediklerim var. Eh, önümde de bir engel olmayınca... Hoooppp süzüldüm Babadağ'dan Ölüdeniz'e. Evet, bildiniz, yamaç paraşütü.

Nasıl bir özgürlük, nasıl bir güzellik...
Manzara ve doğal güzellik kısmı ayrı.
Adrenalini ayrı.

Lykia World Ölüdeniz'in içinde otel müşterilerine hizmet veren Escape ile uçtuk biz.
Gayet profesyoneller.Bu tarz işleri yapanların genel profili animatörlerle apaçiler arasında gider gelir ya, ııh hiç öyle değil. Gayet cool ;)

Sabah buluştuk Ölüdeniz'de, pilotlar ve pokemonlar şeklinde. Toplandık, minibüsle çıkmaya başladık Babadağ'a. Epey sürüyor yol, tahminen 45 dk. Çıkarken aşağıdaki manzaraya baktıkça waoo oaow sesleini çıkarmamak elde değil. Atlayışın yapılacağı piste gelince o nidalar, yerini "çok yüksek değil mi burası kaç m hocam" tribine bırakıyor. Evet, sordum, öğrendim. 1.800 m. deyiz.

Derken, paraşütünü ve çekirgesini alan, diziliyor sıraya. Bebekleri anne babanın kucağında tutmaya yarayan askılı bir zımbırtı var ya. Hıh, o sırttan takılıyor. Önde kemerler bağlı, kafada kask. Geliyoruz uçurumun kenarına. Tandem. İkili yani, pilot arkada, yolcu önde. Amcanın biri kemerleri kontrol ediyor. Kısaca anlatıyor bak şimdi böyle koşcaksın vs vs. Bir kiiii üç... Zaten öyle koşmaya gerek kalmıyor, ikinci adımda ayaklar kesiliyor yerden. Tamamen havalanınca dizler karına doğru çekilerek o bahsettiğim bebek şeysi gibi kısma oturuluyor. Sonraaaaa kuşlar kadar özgürsünnn =))) Düşme değil, süzülme hali. Evet çok yüksek. Çok huzurlu. Çok güzel. Çok düşünmelik. Çok rüzgar. Çok doğa.

Yükseklik ve doğa korkusu minimum olan ben, dağın başında uçmadan önce bir anlığına ne yapıyorum demedim değil. Ama artık çok geçti :) Veee havalanınca. En ufak bir korku ya da tedirginlik hissetmedim. Eğer yeterince rahatsanız, biraz uçtuktan sonra pilotunuz "3 5 hareket yapalım mı babe" diyor. Yapalım tabi. Hareket de, spin. Kendi eksenimiz etrafında dönüyoruz. Bana sorarsan deli hızlı. Rüzgardan suratımın derisi sıyrılacak sandım. Çok hızlı... Sandım ben =)) Pilotum, bunun 3-4 katı hızla da dönülebileceğini söyledi; sustum :) En adrenalinli an bu, söyleyeyim.

Manzara muazzan. İnsan, doğaya hükmedebildiği yanılsamasını yaşıyor kısa bir süre de olsa. Sadece rüzgarın sesi. Sadece rüzgarın dokunuşu. Her zaman orada olanı, bambaşka bir açıdan görmek. Bir jr photographer olarak, hocamı saygıyla anmak isterim bu noktada. 2 derste, Yıldız Parkı'nda demişti ki kendisi: "İyi foto için, farklı açıdan görmeyi öğrenmelisin. Kedi seninle aynı açıdan görmez. Fare de. Köpek de. Farklı açıdan bak." Ben de kuş açısından baktım hocam =)) Fotoğraf çekemedim. Buraya koyduklarım pilot tarafından çeklenler. Uçuş sırasında elinden düşer boynumdan kayar cebimden çıkar endişesi yaşamak istemedim, aynı zamanda foto çekebilmek için anı kaçırmayı da...

"ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum"




Merak edenler için, ne giyilir, ne hazırlık yapılır, yanınıza ne alınır? Rahat kıyafetler ve spor ayakkabı olay. Yanınıza telefon cüzdan foto mak vs alabilirsiniz küçük fermuarlı bir çantada. Cepler müsaitse o da olur. Ben bir tek kendimi ve araba anahtarını aldım yanıma, anahtar cebimde güvenle indi karaya. Kendiniz fotoğraf çekebilirsiniz, en kötü ihtimal elinizden kayıp denize düşer alet :) Onun dışında, düşünmemek lazım, düz gidip atlayacaksın. Ben önceki akşam içtiğim mojitoların etkisiyle uçurumun kenarına gelene kadar hiç birşey düşünemedim mesela :) Yükselik korkunuz varsa ya da orta kulak-dengeyle ilgili bir probleminiz varsa sıkıntı olabilir belki, dikkat.

Aklınızın bir köşesinde, ya yapsam nasıl olur düşüncesi varsa, yapın :)