Hep griydi binalar, devlet mülkünün ağırlığına öykünmüştü hepsi. Ledler neonlar yoktu o zaman, titrek sokak lambaları aydınlatırdı ayaz geceleri. Hep aynı desenli koskoca halılar, yer çekmesin diye her milimetreyi
örten paspaslar, çekyatlar ve el yapımı ceviz sehpalarla döşenmiş iki
göz oda evler vardı. Menemen pişerdi çay demlenirdi küçük tüplerde. "La" küfür değil hitap şekliydi. Kızılaya Ulusa gidilirdi gezmeye alışverişe. Sakaryadan alınırdı balık rakı yeşillik, evde muhabbetle yer içilirdi. Ankaraya mahsustu küçük gösterişsiz temiz samimi barlarda bira içip en damarından müzik dinlemek sağlam gruplardan. Fm dinlenirdi, 80 model radyoda, akşam oldu mu hüzünlüydü hep, efkar
yapardı akşamları tüm şarkılar. Seni sessizliğinden anlayan dostlar,
kaba ellerine hiç yakışmayan taraklarla kızlarının saçlarını tarayan
babalar, rakı içerken kadınının gözlerinin en derinine bakan adamlar. Yapmacıksız, dürüst.
Bu gece amirimi son kez izlerken yaşlar süzüldü gözlerimden. Özlediklerime.