12 Mayıs 2016 Perşembe

Bedbin

Her insanın hayatında yüzlerce kez karşılaşacağı ortalama olaylara anormal tepkiler verdiğimi son zamanlarda fark ettim. Haberleri izlerken elimde hissettiğim ıslaklığın kısacık tırnaklarımı gömdüğüm elimden sızan kan olduğunu anladığımda. Uzak diyarlarda yaşayan en sevdiğim adamın daha da uzağa gideceğini öğrenip sabaha kadar ağladığımda. Özene bezene diktiğim sümbül soğanlarının hala çiçek açmamış olması uykularımı kaçırdığında. Yenisine sahip olunca eski fotoğraf makinemi satmam gerektiği halde ondan ayrılmayı başaramadığımda. Tüm dünyanın karanlığı pisliği kötülüğü üzerime üzerime geliyor. Kabuk bağlamış tüm yaralarım tekrar kanıyor. Sadece uzun derin sessizliklerde huzur bulabiliyorum, denizin rüzgarın ve gecenin sesinden başka hiç bir şeyin duyulmadığı o yerde.

“Daha anlayamamıştı sonunda ölüm olan bir hayatta mutlu son olmasının mantığa aykırı olduğunu. Ölüm mutlu bir son olamazdı. Kimse için. Ama yine de insanlar, kendilerini kandırmak için hayatlarını dönemlere bölüyorlar ve ancak o dönemlere mutlu sonlar uydurabiliyorlardı. Oysa hayat, her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşeli bir dizi değil, sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdi.” 

Kinyas ve Kayra - Hakan Günday