6 Aralık 2012 Perşembe

Sabah

"Erkenden kalkıp ilk iş pencereyi açıyorsun yaz kış demeden, sabah güneşi vuruyor yüzüne. Yüz yıkanıyor, dişler fırçalanıyor. Sonra pıtır pıtır işe hazırlanma... Biliyorum, ses çıkarmamak, uyandırmamak için terlik giymiyorsun, ama çıplak ayaklarının parkede çıkardığı sesi... Duymuyorsun kendi telaşından. Vakit varsa, hazırlanmaya başlamadan önce ocağa konulmuş ve müthiş bir zamanlamayla kahvaltıya yetişmiş bir yumurta, bir dilim peynir, cherry domates ve pek tabi nutellalı ekmek. Yanında portakal suyu istersin; yoksa başka bir meyve suyu da idare eder. Normalde çayı sevsen, kahveye bayılsan da kahvaltının yanında koskoca kupaya doldurduğun çayını hep yarım bırakırsın, kahve asla içmezsin. Oldu ya, çok yorgunsun önceki akşamdan, birazcık geç kaldın. Corn flakes. O "fit" olanlardan değil, çocuk versiyonundan, çikolatalı. Gözlerim hala kapalı, senden uzakta, yatakta son bir 3 dk daha geçirmemin kariyerim üzerindeki etkisini sorgularken aklımdan geçiyor hepsi. Yeni bir güne seninle uyanmak, hayata bağlıyor insanı. Her şey bu kadar basit işte..."

Dedi.

Evet, böyleydim. Sabahlar güzeldi bana. Her ne yaşanırsa yaşansın öncesinde, farketmez, yine doğardı güneş.

Basitti.

Basitim. Rutinlerden ibaretim. Kimine göre sıkıcıyım, kimine göre huzurun tanımı. Kendime göreyse... Başkasına verdiğim huzuru, yaşama sevincini, mutluluğu kendim bulamıyorum. Belki de mutsuzluktan dertten sıkıntıdan besleniyorum, güç alıyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder