28 Ekim 2013 Pazartesi

Otel Odaları

İçerisinde konuşulanların paylaşılanların yaşananların gizli kalması için mi loştur hep?
Beni bunaltıyor...

gülden karaböcek-otel odaları
amy winehouse-back to black
ahmet kaya-giderim
ac/dc-back in black (eve dönerken :D)

18 Ekim 2013 Cuma

Bulut, Yağmur, Karanlık

-Ketumsun hep. Sessiz genelde. Ama seni heyecanlandıran, mutlu eden şeyleri, kelimelere sığdıramıyorsun. uzun uzun tasvir ediyorsun, dedi.
-Çok konuşuyorsun, gevezelik etme mi diyorsun yani, dedim.
-Hayır, dedi, aksine. Anlat, anlat ki gözlerindeki yıldızlar parlasın ve ben senin mutlu olduğunu bileyim.
***
Günün playlisti:
-Mabel Matiz/Aşk Yok Olmaktır
-Tindersticks/Dying Slowly
-Vega/Ankara

17 Ekim 2013 Perşembe

Ada

Sabah tam 7'de uyanıyorum yine, o küçük pembe hapları içmeyi bıraktığımdan beri biyolojik saatim eski haline döndü. Aylardır bir bavulun içinde gezinip durmaktan eskimiş kıyafetlerimi giyiyorum, acele etmeden. Kara şimşeğim beni bekliyor, yola çıkıyoruz. Trt fm e ayarlı radyoyu açıyorum hemen. Uzun yolculuklarda trt fm dinlemek, çocukluğumu hatırlattığından mı yoksa kendimi diğer radyoların çekmediği ıssız bir yerde gibi hissettirdiğinden mi bilinmez, hoşuma gidiyor. Ah bir de şu spikerler konuşmasa, hep müzik olsa. Denizlerin kenarından dağların üzerinden ormanların içinden geçe geçe Geyikli İskelesi'ne varıyorum, feribotu beklemeye başlıyorum. Ya da gemi. Feribot, bu idonun daha hızlı aletlerine verilen isim mi acaba? Ankara'da büyüyen ve feribota ilk kez 26 yaşında binen bir bozkır çocuğu için çok etkileyici, her ikisi de. Gemi, evet, gemi. Bekliyorum, gözlememi yiyip çayımı içerek. Üstüne bir sigara. "Gemiyi beklerken sigara içme" imgesi, beni hüzünlendiriyor, hala.

Geliyor gemi, düdüğüyle de selamını çakarak. Ne kadar kısa sürede ve rahat sığıyor o kadar araba insan kalabalığı bir taşıma aracına? Denizsiz şehrin çocuğu olarak yaşamım boyunca deniz taşıtlarına hayretle bakacağım galiba. Anlaşıldığı üzere istikamet Bozcaada. İlk gidişim. Çok kalabalık, çok "istanbul benzeri", çok yapay olmasından çekiniyorum aslında. Bu yüzden gitmek için bayramın ilk gününü seçiyorum, diğer gezgin adaylarının aileleriyle geçirmeyi tercih edecekleri ya da rotayı deniz sezonu bitmemiş kıyılara çevirecekleri bir tarihi. Böylece olağan halini görebileceğim adanın. Yanımda, cüzdan, telefon, fotoğraf makinesi dışında bir şey yok. Aaa bir de listem. İnternette gezinildi, ayyyy mutlaka yapınnn yiyinnn müthişşşş almadan dönmeyin denilen etkinlikler, popüler mekanlar not edildi. Güzel olmadıklarına dair önyargımdan dolayı değil-ki deneyimlerime göre, bir mekan, yemek, kahvaltı popüler olmuşsa muhtemelen popüler olduğu için abartılıyordur, gerçekten nitelikli olduğundan değil- kalabalığın hengamesine kapılmak istemememden. Hem herkesin geçmişi, kişiliği, kültürü, eğitimi bu kadar farklıyken zevkleri bu kadar aynı olabiliyor? Sadece değişen dünyada ürettiğiyle değil tükettiğiyle var olan insanoğlunun psikolojisiyle açıklanabilir mi?

Bugün zaman kavramım yok. Saatimi de bu yüzden takmadım ya zaten. Telefonum da kapalı. Sadece, acil bir durum olur da kullanırsam diye yanımda taşıyorum. Arayıp da ulaşamayan? Çok arayanım yok, olan da merak etmeyecek kadar tanıyor beni. Hem, bu sefer gerçekten, umrumda değil.

10 Ekim 2013 Perşembe

Kolay mi o girdigin kapidan cikmak

Kahvalti guzeldir. Kaz daglarinin eteginde  yeni koparilmis biber domates salatalikla ev yapimi bogurtlen receliyle tarihi bir konagin avlusunda yapilan kahvalti daha da guzeldir. Uzerine sade kahveni yudumlarken gazete okumak keyiftir.
Sonra bir kac cumle okursun....

"Sen o şarkının o sözünü duyunca kötü olmuyor musun? Ben ölecek gibi oluyorum mesela, o şarkının orası geldiğinde:
"Sen de şimdi herkes gibisin..."

En çok bu cümleyi duymaktan korkanlar var hayatta. Bir de "Hiç eskisi gibi değilsin" cümlesini duymaktan korkanlar.

Başkalarını yüzüstü bırakmaktan korkanlar var hayatta. Bir de kendini yüzüstü bırakmaktan korkanlar.

Sevilmemekten korkanlar var, bir de hiç sevememekten korkanlar. Bence ikincisi daha fena.

Ölmekten korkanlar var. Yaşayamamaktan korkanlar var sonra. Hangisi daha feci geliyor sana?

Çıkış kapısı

Buradan, şu anda durduğun yerden, bir çıkış var. Bal gibi biliyorsun. Duvara bir kapı çiz, açılacak. Bu kadar. Açılmaz mı diyorsun? Güldürme beni. Buraya girerken de yaptığın aynı şey değil miydi? İnanmamış mıydın? Kendini ikna etmemiş miydin? "Olur, ben bu hayata sığışırım, gider bir şekilde" dememiş miydin? Hatırla, bi' düşün. Şimdi girdiğin gibi buraya, çıkabilirsin. Çıkınca kollarını gerersin, omuzlarını düşürüp elini beline koyarsın ve düşünürsün, "Peki ya bundan sonra?" Şimdi ne olacağını düşünme. Sadece dışarı çık. O zaman ne olacağını tamıtamına bileceksin. Çünkü kendine benzeyeceksin. Kendine benzeyenler hata yapmaz. Sence de öyle değil mi?"