7 Ocak 2014 Salı

Kış uykusundan uyanma çabaları

Istanbul'a, evime doneli 2,5 ay; can dostun yamacinda new york'ta cheesecake yiyip MoMA da kendimi kaybedeli miami south beach'te mohito yudumlayali 1ay oldu. Yazamadim. Benim gozumden amerika postu icin ilkbaharin gelmesi ve benim metabolizmamim normale donmesi gerekli sanirim. Bilmiyorum belki de yazinca birseyi eksik kalacak diye kaciyorum yazmaktan.

Uyusuklugumdan kurtulmak icin koala gibi yapistigim koltugumdan ayrildim bu hafta sonu. Cumartesi gecesi merak ettigim atolye kuledibi'ne gittik once. Giriste 50li yaslarinda bir amca hosgeldiniz dedi. Ben, vay yas ortalamasi yuksek ama ortam guzel diye ilerlemeye calisirken... Mekanin o aksam bir grup icin kapatildigini soyledi ayni amca. Boynumuz bukuk ayrildik mecburen.

Ikinci durak mitanni'ydi. Tiklim tiklim. Giremedik, cikmamiz gerekmedi bu yuzden :)) tam ee hadi bir kahve icip geri donelim derken, aaa burasi guzelmis diyip frene bastim ben. Ny ist mis o guzel olan. Ust kati otelmis, altina minik butik bir cafe acilmis. Adi kendisini anlatiyor, ki zaten kendileri de hikayelerini menulerde ve sitelerinde anlatmislar http://www.nyistcafe.com taksim'de hos ve rahat bir ortamda duzgun bir seyler yemek icmek icin gidilmeli. Biz yemek yemedik, ama sicak cikolata sutle yapilmisti ve sicak saraba su katilmamis, tarcin konusunda comert davranilmisti. Biraz portakal-mandalina aromasi eklense mukemmele ulasir o derece ;) Acik mutfak olayi +10 puan aldi benden. Cafenin isletmecileri de oralardaydi, samimi bir ortam. Taksimden cok haz etmeyen sunumundan yemeklerine herseyleri ayni olan zincir cafelerden bikan bir ankarali olarak sevdim.

Pazar gunu ise uzunca bir suredir yagmur-sis-pus ucgenine yenik dusen gunes yuzunu gosterdi. Ve ben, kuzguncuk'a gittim. Istanbuldan bahsederken hep anilan, ama benim hic gitmedigim, eksik kaldigim. Senseimin bana hediye ettigi analog fotograf makinem cebimde. Kucucuk bir mahalle kuzguncuk. Entellektuel bir havasi, ortami var. sokaktan gecen herkes bir sair bir yazar bir gazeteci :)) Ermeni ve rum kiliseleri, gayrimuslimlerin buranin ennnn eski sakinleri oldugunu anlatiyor sessizce. Kucuk dukkanlar var, eski tip bir eczane mesela, gumuscu ya da, ya da bir berber; ezelden beri hep orda oyle duruyormuscasina. Istanbul gibi degil burasi hissi yasatiyor insana. Veeeee burdaki buyuk kesfim: betty blue. Gazeteci bir bayanin kendi yaptigi yemekleri, pastalari, tatlilari sundugu bir post modern esnaf lokantasi. Sanki cafeye degil de o eve misafirlige gitmissin gibi. Tum mahalle gecerken bir ugruyor, kimi yemege kimi hal hatir sormaya. Ayakkabi boyacisina sokaktan gecen seyyar saticiya kapisi acik cayi hazir. Damla sakizli kakaolu kekten tavuklu pilava kisira muhallebiye bir suru lezzet. Ah bir de yanda citirdayan kuzine soba :))) bir dahakine bir poset kestaneyle gidecegim kesin.

Boyle kendi capimda kesifler yapip mutlu oluyorum iste. Hayat basit. Mutlu olmak da. Bir fincan kahve, bir parca cikolata, bir portakal agaci. Evime minyatur bir portakal agaci aldim da ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder