25 Ağustos 2009 Salı

Sarı Sıcak

Başlık bir çok farklı şekilde anlaşılabilir ama ben Adana'dan bahsediyorum. Yaşar Kemal'in Sarı Sıcak romanındakinden çok farklı tabi benim anlatacağım Adana; sıtma, sefalet, hastalık, toprak işçilerinin mücadelesini anlatmıştır ya üstad... Haa derseniz şimdi çok mu farklı; genel olarak dünya değişti, refah düzeyi yükseldi tün dünyada tabi ki ama gelir dağılımı, devlet-vatandaş ilişkisi, iç göç, ezen-ezilen konularında aynı tas aynı hamam... Güneydoğuya coğrafi yakınlığı, verimli toprakları ve büyük bir şehir olması, iş imkanı bulunması ideal göç alan şehir haline getirmiş Adana'yı. Evet varmış "polisin bile giremediği" mahalleleri, evet var "conolar", oraya gider gitmez özellikle "oralı" olmayanlar amannnn sakın gitmeyin o taraflara diyecektir size, gülün, hıhı diyin ve geçin... Bir şehri gezmek ve tanımak oradaki en yakın Burger King e gidip, sonra da Starbucks da kahve yudumlayıp "aa burası da pek gelişmiş" demek olmasa gerek :))

Adana'ya ben bayıldım :)) Hem büyük şehir, hem ucuz, hem herkeste bir huzur rahatlık İstanbul da hiç olmayan... Adana da yaşamak kolay, herkesin ya Mersin de yazlığı ya da yaylada dağ evi var, yaz oldu mu da hoopp o taraflara... İnsanı güzel, yemekleri mükemmel :))
Zaten az sonra top list yapacağım sizlere, gidilmesi gereken yerler ve yemek yenilesi yerler listesi.
Kısaca ulaşım meselesine değinecek olursak, Ankara'ya çok uzak değil, Mersin'e 1 saat, Güneydoğu'ya otobanla bağlanıyor. Uçak derseniz küçük de olsa çok işlevsel şehir merkezine yakın bir havaalanı var, bavulunuz yoksa 7 de Ankara uçağına binip 8 de iniyorsunuz :)) İstanbula THY başta olmak üzere Sun Express, Onur gidiyor. Konaklama? Birçok otel var, 5 yıldızlı olanlar Hilton ve Seyhan, Tartışmasız Seyhan Otel derim :)) Otelin temizliği, hizmeti, misafirperverliği, yemekleri... Hilton ukalalığıyla muhatap olmadığımız ve sözde bilgi çağında internete para vermediğimiz için mutluyuz :)) Seyhan Otel de kalırsanız yenilenmiş özel katları çok iyi, bir de odalarda bambu var ki benim en çok sempatimi bu kazandı :P 5 yıldızlı otel konforu+Anadolu misafirperverliği budur.
Ulaştık Adana'ya, ne yiyeceğiz?
Bir kere ayy ben vejeteryanım, veganım diyorsanız baştan hiç gitmeyin :)) Yok ben bayılırım ete, kebaba diyorsanız, budur!! Şurada burada yiyin diye önerilerim olacak tabi de, önünüze gelen herhangi bir yere girip dürüm adana yerseniz de pişman olmazsınız, kötü yapan yere denk gelmedim ben 6 haftalık Adana maceram sonucunda. Bu arada mezeler ve ayran-şalgam hepsine aynı güzellikte o yüzden ayrıca yazmayacağım. Ezme(daha adana usulü, domates yoğun), babagannuş(adını 777 farklı şekilde telaffuz ediyorlar :D), cacık(sulu değil, yoğurtlu salatalık diyelim), maydonoz, nane, közlenmiş patlıcan domates biber, benim yiyemediğim süs biberi denilen zehirli bitki :).... Salata olayı zaten bitmiş, bol nar ekşili, ohhh miss!

Toplist im:

  • Ahmet Usta: Atatürk Bulvarı ile Turhan Cemal Beriker Bulvarı nın kesişme noktasında, kapalı otopark görünümünde, Akbank binasının arkasında. Servis değil dürüm olanını yiyin mutlaka. Bu arada Ahmet Usta işleri büyütmüş, hemen bu bahsettiğim dükkanın arkasına klimalı salon açmış. Siz yine orijinalinden şaşmayın.
  • Asmaaltı: Kazancılar da, eski adana tarafında. Amannn taklitlerinden sakının, milyon tane Asmaaltı var ama aslı Kazancılarda sokağa girince sağdan ikinci. (sağdan birinci, bu adamları bire bir kopyalamış, aynı renk tabela yapmış, çakma :D)
  • Şenol Kolcuoğlu: Yine onlarca kolcuoğlu göreceksiniz, en iyisi barajyolundaki Şenol. İstanbula da şube açmış. Aslında yemek Adana da diğer yerlerde yediklerinizden çok farklı değil de, olay 2 metrelik pidenin üzerine gelen yine 2 metrelik şişe takılı kebap.
  • Hamburgerci Mükerrem: Ben ki sevmem fastfood, Mükerrem e hasta oldum :)) Burger misali değil, normal köfteli hamburger, içinde yeşillik ve en önemlisi nane, yanında turşu ve yeni kızarmış dondurulmamış taze patates... Yiyin, yedirin :) sadece hamburgeri değil tavuklu sandviçi de başarılı.
  • Kebap 52, eskiden Ankara'da da vardı ama hala var mı bilemedim. Şık restoran, kuzu şişi çok güzel. Bir de güveç yenilebilir, güveç demek güveçte etli salçalı patlıcan yemeği demek ona göre :) Böyle iş için gidildiyse iş arkadaşlarıyla-patronla-müşteriyle gidilebilir.

  • Şırdan ve ciğer meselesi var bir de, özellikler şuradan yiyin denilemez bence, kokoreçte olduğu gibi en güzeli aralık bir yerde, ya da köşebaşında, dışarıya tabure atmış amcaların yaptıkları. Özellikle eski Adana tarafında küçücük bir dükkanın önüne toplanmış 20 kişi varsa oranınki güzeldir! Hatırlatma: ciğer sabah yenir :))
Yedik içtik, dediğim gibi bunlar benim önerilerim, rasgele bir yerde yerseniz de pişman olmazsınız. Saymayı unuttuğum birkaç yer mutlaka vardır, kusura bakmasınlar.

Gezilecek yerlere gelince. Etnografya Müzesi tadilattaydı gidemedik. Sabancı Merkez Cami görülebilir, zaten Adana da en dikkat çeken büyük yapı. Asıl tarihi yapı kısmına geçersek, Taş Köprü, Yağcami ve Büyüksaat mutlaka görülmeli. Taş Köprü, Seyhan nehri üzerinde Seyhan ve Yüreğir i birbirine bağlıyor. M.S. 4. yüzyılda Romalılar tarafından yapılmış. Yağcamiyi bir alıntıyla anlatalım:
"Evliya Çelebi Seyahatname'sinde de Eski Cami diye bahsedilmekte ise de; cami'in kapısı önünde vaktiyle yağ pazarı kurulmuş olduğundan Yağ Camii adını almıştır. Cami'nin hemen bitişiğinde yer alan medrese kapısı üzerindeki kitabede, eserin 1501 yılında Ramazan oğlu Halil Beyin emri ile camiye çevrildiği ve bu tarihten 57 yıl sonra da buraya Piri Paşa tarafından medresenin yaptırıldığı okunmaktadır. Minarenin inşası ise kilisenin camiye çevrilişinden 24 yıl sonrasına, yani 1525 yılına rastlamaktadır."
Gelelim Büyük Saat'e... Adana da yer tarif ederken çarşı civarında, referans noktaları büyük saat ve küçük saattir :)) Küçük saatin tarihi çok eski sayılmaz. Büyük Saat ise 1881 yılında Vali Ziya Paşa zamanında yapılmaya başlanmış ve bir sonraki vali Abidin Paşa döneminde tamamlanmış. O dönemlerde böyle merkezi bir saatin önemini tahmin edersiniz orada yaşayanlar için, iş güç namaz vakti Büyük Saate göre belirlenirmiş. Küçük Saat ise şehrin göbeğinde, en hareketli yerde, 5 Ocak Meydanında, İş Bankası kumbarası şeklinde bir saat. Cumhuriyetin ilk yıllarında Büyük Saatten esinlenerek konulmuş bir saat, ee İş Bankası koyunca kumbara şeklinde olması normal :))


Biz gidemesek de, Ceyhana doğru mozaik müzesi varmış. Tarihi İpek Yolu üzerinde, ilk yüzyıllardan kalma mozaikler. Göremedim, görmek isterim.
Günlük yaşantı... Adana nın kalbi farklı noktalarda odaklanmış sosyo-ekonomik ve kültürel duruma göre; tıpkı diğer şehirlerdeki gibi. Asıl Adana saatler ve çevresinde, hıh burası Adana diyorsunuz. Atatürk, Ziya Paşa ve Gazi Paşa Bulvaları ise büyük mağazaların, Starbucks, Özsüt gibi(en trendy ve kalabalık yerler) zincir restoranların bulunduğu yer. Daha kuzeyde Seyhan Gölü çevresinde ise Ankara'da Ümitköye, İstanbul'da Bahçeşehire benzetilebilecek yeni yerleşim alanları, şık cafeler, restoranlar var.

Aaa Seyhan Baraj Gölü nü yazmamışım... Baraj, göl, kanal sözcüklerini hep duyacaksınız ve sağda solda her yerden kanallarla su aktığını göreceksiniz de, asıl olay baraj gölü. Adana da turkuaz mavi göz alabildiğine geniş bir deniz...Adana havası neden nemli sorusunun cevabı :) Göl kenarında restoranlar, çay bahçeleri var; insanlar gölde ve kanallarda suya girip yüzüyor. Adanalı değilseniz yüzmeyi denemeyin, tehlikeli ve yasak!
6 hafta geçirdim Adana'da ama böyle bir kerede anlatmaya çalışınca mutlaka atlamışımdır bişeyler, aklıma gelirse eklerim.

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Yolda güneş yükseliyordu, güneye giderken....

Adana'dan ayrıldım 10 gün kadar önce de, çok uzağa gitmiş değilim. Hayır hayır Antalya değil Mersin'e geldim.(bu açıklama benim düşünce tarzıma sahip olanlar için yapıldı; güney=Antalya :D) Deniz olan yer başka oluyormuş gerçekten, Adana nın deniz olan, daha modern, daha şehirli hali Mersin. Şöyle söyleyeyim, hani plaj kıyafeti denen bişe vardır ya, çıplaklığa en yakın giyiniş şekli, insanlar öyle geziyor burada :)) Tam habervaktim.com gibi oldu, modernizmi ahlaksızlık olarak algılayan köşe yazarı değerlendirmesi. Bu aralar İzmirli kızların rahatlığı dokunmuş ya amcalara, neyse...
Mersini başka bir yazıda anlatacağım.
Yine yollardayım bu ara.
Geçen haftasonu İstanbuldaydım. Özlemişim, hem de çok. Küçükkarabalık sevgilisini askere göndermeden güzellll bi haftasonu geçirmeye gitmişti İstanbul'a; öyle de oldu... Özlem gidermeye yetmedi tabi 2 gün; ama yine de seratonin salgımın tavan yaptığı, son ayların en mutlu, huzurlu anlarını geçirdiğim bir haftasonu oldu.
Felekten bir haftasonu çalacağız ya, The Marmara Şişli de kaldık, cumartesi akşam yemeğine suadaya 360 a gittik, pazar kahvaltısını Bebek Koru Kahvesinde yaptık...
Fotoğraf ekleyemiyorum şu anda, işte yazdığım için(kendimi de gammazlamış oldum üstlerime ehiehi). Zaten eklememin de çok anlamı yok aslında çünkü nette milyon tane fotoğraf var bahsettiğim yerlerle ilgili. Boğazda deniz kenarında yürüdük elele, Nişantaşı'nda reasürans havası yaşadık, ikoncan gördük :)) Evimin önünden geçip nostalji yaptık, kendisi benim yalnız yaşadığım ilk ev olması ve sevgiliyle paylaşılması sebebiyle çok özeldir benim için.
Diyeceğim odur ki, keyfimiz yerine geldi veee asker ocağına yolladık sevgiliyi... Kısa dönem İskenderun :)) Çok temiz kalpliyiz sanırım ;)

Budur...

Bu ara Mersin Hilton da kalmak durumunda olmam ve adamların 2009 yılında internetin bilmemkaç dk sına bilmem kaç euro ücret istemesi nedeniyle yazamıyorum çok sık.
Otelin tek güzel yanı tüm odalardaki deniz manzarası. Hümanistim geçinirim ama; %90ı Arap turist dolu bir yer kabus gibi oluyormuş gerçekten!!!

7 Ağustos 2009 Cuma

Ondan Bundan Şundan

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada âşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

PS//Keyfim yerinde bugün. Mersin deyim. Sabah deniz manzarasına uyanmak iyi geldi. Bir de, ve en önemlisi... Bu gece İstanbul'a gidiyorum, sevdiceği görmeye askerlik öncesi. Gitmesi keyifli de, dönüşü fena oluyor... Şiir?? Öyle esti :)

Canım şöyle sokağa çıkıp, alışveriş yapıp, süslenip püslenip (bu arada "süs" kavramım standart bir bayandan %80 oranında daha sade bir görünüşü ifade eder :D) sevgilimle buluşmak, deniz kenarında yemek, kahve, sigara keyfi yapmak, uzuuun uzuuuun yürümek istiyor sahilde; sonra da evde naz yapmak...

Ama ben neredeyim, tabi ki işte.

Muhtemelen akşam çıkıp koşa koşa otele gideceğim, üstümü değiştirip eşyalarımı toparlayıp karnım çok aç olursa birşeyler atıştıracağım, Mersin den adana 1 saat sürdüğü için uçağa zamanında yetişebileyim diye erkenden buradan ayrılacağım, gecenin bir vakti İstanbula varış....

Kendime zaman ayırabilmeyi istiyorum.