28 Haziran 2014 Cumartesi

Okuma Listesi

Yaşadıklarımdan öğrendiğim çok şey var. Aynı hatayı ikinci kez yapmanın aptallık olduğunu bilmenin, o hatayı 9. kez yapmanı engellemeyeceğini çok net biliyorum mesela.
***
Travmatik, zorlu, sıkıntılı dönemlerde hayatın rutinlerine sarılmak hep iyi geldi bana. Güçlü olmamı, iyileşmemi, normalleşmemi sağladı. Sabah kalkıp dişleri fırçalamanın, bakkaldan sigara almanın, her sabah işe gitmenin, temizlik yapmanın yaşama bağlayıcı, tedavi edici olduğunu düşünüyorum. Çok küçük yaşlardan itibaren içgüdüsel olarak destek aldığım bu rutinlik meselesinin psikolojik temelleri olduğunu taaa okul yıllarında psikolojiye merak salıp da okuduğum dönemlerde öğrenmiştim. 

Alışkanlık oluşturulması ya da rutinlerin kırılması, travmalardan ya da bağımlılıklardan kurtulmak için kullanılmasının dışında pek tabi ki kapitalizmin baş neferi pazarlamacı ve reklamcıların da strateji belirlerken sarıldıkları temel bir araç. Bkz. gözlük camı silme spreyine ya da evin her bir m2 si için ayrı temizleyiciye gerçekten ihtiyacım var mı? Elbette yok. Sadece bu ürünler bizlerin hassasiyetlerini hedefleyen bir işaret yaratıyor ve o ürünün kullanımını rutin haline getirdiği ölçüde 'başarılı' oluyor. DR ın indirim bölümünde denk gelip okumaya başladığım alışkanlıkların gücü işte bunu anlatıyor. Çok mu lazım çok mu ufuk açıcı? Yooo değil 100lerce sayfa aynı şeyi anlatıyor, ben bitirince burada 3 cümle ile özetlerim :)

Emrah Serbes'i ben dahil bir çok okuyucusu yalnızca yazdıkları nedeniyle değil duruşu adamlığı doğallığı insanlığı konuşması nedeniyle seviyoruz. Çok öküz ifadeler olmuş olabilir de anladın sen Emrah Başgan :) Eh haliyle 'büyük zamanın ve her zaman kenarda kalanların romanı' Deliduman'ı çıkar çıkmaz almak farz oldu. Henüz okumadım okuyunca paylaşırım fikrimi. En yakın zamanda da bir imza gününde tanışmak dileğiyle Emrah Serbes'le…
***
Veee gelelim Hakan Bıçakçı'dan Doğa Tarihi'ne. Afili Filintalar'dan alışkın olduğum derinlikte değildi sanki. Evet bir solukta okudum. Ve evet zaten sığlık, okuyucuya aktarılmak istenenlerin bir parçası. Yine de aynı Ruhi Mücerret'teki gibi, aceleye gelmiş tam olgunlaşmamış hissi uyandırdı bende. Haa ama bence alınmayı ve okunmayı hak ediyor.

Son aylarını aynen yazarın anlattığı tip plazalarda benzer yaşamlara sahip kadınların habitatında geçiren birisi olarak alay ve dehşet arasında gidip gelen bir ruh haliyle okudum ben. Kahramanımızın ilişkilerine ilişkin analizler de gülümsetti beni. Son dönemlerde -yaş dolayısıyla muhtemelen- etrafımda herkes evlilik ve çocuk telaşında. Aşığın, sevenin, kalbinin dikine gidenin her zaman önünde saygıyla eğiliriz tabi. Amma velakin 'metropol tekinsizliği'nde öyle yürümüyor işler. İnsanlar 1.temel sabit giderlerini paylaşmak için 2.yalnız kalmamak için-tandığım kadınların tamamına yakınının sinemaya cafeye vs yalnız gitme fobisi olduğunu söylesem?- 3.ulaşmayı hayal ettikleri yaşantıya statüye ulaşmak için 4.toplumsal kriterlere uyum sağlamak için evleniyorlar. Ve bir kez o kurumsallığa girdin mi… Yok, çıkamazsın. Evliliğini kurtarmak için dünyaya masum bir bebek de getirisen. Buyrun cenaze namazına. Kimbilir kaç evde aynı çatı altında insanlar birbirlerine katlanmak zorunda kalıyorlar? En acısı da dünyaya gelen çocuklara birer proje gibi davranılması. Daha doğduğu gün anne babası kolej masraflarını hesaplayan nesiller geliyor.

Ben fazla mı romantiğim? Sevgi dolu bir evde büyüdüğüm ve sevdiklerime de sevmediklerime de aynı ölçüde dürüst davrandığım için belki, bana öyle olmamalıymış gibi geliyor. Hayat sevdiğinle yan yana yürüyünce güzelmiş gibi. Konu nereye geldi… Sabah kadar anlatırım :) Kitaptan alıntılayıp susuyorum:

Kimse romantik filmlerde veya aşk romanlarında olduğu gibi sevdiğiini elde etmiyordu. Elde ettiğini seviyordu. Elde ettiğini sevdiğini sanıyordu.

Spor salonundaki eğitmeni Engin'in terli ve kaslı bacaklarını düşünerek mastürbasyon, Onur'un kumaş pantolununu zorlayan dolma bacaklarını düşünerek evlilik ve çocuk planı yapar olmuş.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder